İki Önolog, Bir Amaç: Anadolu Teruarını Yeniden Yazmak

Her önolog bir gün kendi şarabını yapmak ister.
Fulya Akıncı-Hernandez bu cümleyi söylerken yüzünde hem gurur hem dinginlik var. Yıllarca başka markalara danışmanlık veren bir şarap bilimci olarak, kendi şarabını yapmanın sadece bir mesleki hedef değil, bir varoluş biçimi olduğunu anlatıyor.

Heraki, işte tam da bu arzunun, tutkunun ve vizyonun birleşiminden doğmuş bir şaraphane.
Bir Türk ve bir İspanyol’un – Fulya Akıncı ve José Hernandez’in – Türkiye’nin kadim bağlarını yeniden yorumlama hayali, bugün Alaşehir’de Lidya Antik Bağ Rotası’nın en özgün üreticilerinden birine dönüşmüş durumda.


Bölgenin Hikâyesi: Alaşehir’den Dünyaya Uzanan Bir Hayal

Heraki’nin hikâyesi, Alaşehir’in bağlarında başlıyor.
Ama bu klasik anlamda bir “bağ sahibi” hikâyesi değil.
Heraki’nin kendi bağı yok.
Çünkü Fulya ve José, bu toprakların gerçek sahiplerinin köylüler olduğunu söylüyor.

heraki şarapları

“Bizim işimiz, sahip olmak değil; yaşatmak,” diyor José Hernandez.
Bu nedenle Heraki, anlaşmalı bağlarla çalışan, köylü emeğini destekleyen ve her şişede o köyün ismini yaşatan bir üretici modeliyle hareket ediyor.

Bağ isimleri etikette yer alıyor, her biri ayrı bir hikâye taşıyor.
Bu yaklaşım, sadece bir üretim biçimi değil; Anadolu’nun sosyo-kültürel bağ dokusuna saygı niteliğinde bir manifesto.


İki Önolog, Tek Dil – Şarap

Akıncı-Hernandez çifti, Bordeaux’da kesişen yollarını Anadolu’ya taşımış iki önolog.
Fulya, yıllardır Türkiye’de sayısız şaraphaneye danışmanlık vermiş deneyimli bir profesyonel.
José ise İspanya ve Fransa’da çalıştıktan sonra Türkiye’nin potansiyelini görüp “bu topraklarda üzüm değil, hazine var” diyen bir üretici.

Heraki ismi, ikilinin soyadlarının birleşiminden geliyor: Her-nandez + A-kıncı = Heraki.
Bu bile, onların kültürel birlikteliğinin sembolü.

İkili, Türkiye’de şarap yapmayı bir üretim değil, öğrenme süreci olarak tanımlıyor.
José iki yıl boyunca Anadolu’yu gezmiş; bağları, iklimi, asmaların yaşını incelemiş.
Heraki’yi kurmadan önce, bağların hikâyesini anlamadan hiçbir üzümü şişeye koymamış.


Heraki’nin Şarap Dili: Yerli Üzüm, Sade Dokunuş

Fulya, “Sultaniye’yi anlamaya çalışan, onu layık olduğu yere getirebilecek bir şaraphanenin var olması beni mutlu ediyor,” diyor.

Çünkü Heraki, Türkiye’nin geleneksel olarak “sofralık” kabul edilen üzüm çeşitlerine bambaşka bir gözle bakıyor.

Boğazkere ile başlayan üretim serisi, Sultaniye, Çal Karası, Karasakız, Patkara ve Gök gibi yerli çeşitlerle devam ediyor.
Her biri, bulunduğu teruarın izini damakta taşımak üzere özenle vinifiye ediliyor.
Amaç, üzümü değiştirmek değil; üzümün kendi kimliğini duyurmak.

Heraki şarapları, yoğun ama zarif; güçlü ama asla yoran değil.

“Bir yudumda toprağı hissedersiniz,” diyor Fulya. “Ama bu toprak sizi boğmaz; davet eder.”


Neden Önemli: Anadolu’nun Biyoçeşitliliğine Saygı

Türkiye, binlerce yerli üzüm çeşidine sahip bir ülke.
Ama José Hernandez’in sözleriyle:

“Türkiye kendi biyoçeşitliliğinin farkında değil. Köylü de değil, çiftçi de değil. Bu muazzam bir zenginlik. Türkiye bununla gurur duymalı ve bunu yurt dışında doğru anlatmalı.”

Heraki tam da bu farkındalığın ürünü.
Bu şaraphane, küçük ölçekli ama etkisi büyük bir üretici modeliyle, Türkiye’nin bağ mirasını geleceğe taşımayı amaçlıyor.
Köylüyle birlikte üretmek, genç istihdamı desteklemek, köy isimlerini dünyaya tanıtmak...
Bu yönüyle Heraki, sadece bir marka değil, bir kültürel sorumluluk projesi.


SOMM GASTRO’nun Notu:

Onlarla görüştüğümüzde bizi en çok etkileyen şey, üretim felsefelerinden çok, üretim duyguları oldu.
Her cümlelerinde bir tevazu, her anlatılarında Anadolu’ya duyulan içten bir sevgi vardı.
Şarap onlar için bir iş değil; bir iletişim biçimi.

Bu yüzden Heraki, Lidya Antik Bağ Rotası’nda özel bir yere sahip.
Anadolu’nun kadim bağlarını, genç bir kuşağın diliyle yeniden anlatan bir köprü gibi.

Bir Şaraptan Fazlası

Heraki, köklerini toprağa değil, insana salıyor.
Yerli üzümün itibarını yeniden tanımlarken, köylerin, bağcıların, gençlerin emeğini görünür kılıyor.
Küçük bir şaraphane, büyük bir vizyon:
Anadolu teruarını yeniden yazmak.

Previous
Previous

Kayıp Üzümler, Yeniden Doğan Bir Miras: Likya’da 4500 Yıllık Şarap Hikâyesi

Next
Next

Üzüm Var, Umut Var… Ama Sonra Ne Oluyor?